Emilyan Stanev’in, Bulgar edebiyatının en farklı ve en önemli örneklerinden biri olarak sayılan Halk İsyanı (İvan Kondarev) romanı, “Eylül Ayaklanması” diye bilinen süreci ve öncesini anlatmaktadır.
Tolstoy ve Dostoyevski’den izler taşıyan romanın en göze çarpan yönlerinden biri karakterlerin çeşitliliği ve derinliğidir. Stanev, sadece (Bulgarca baskısında romana adını veren) devrimci İvan Kondarev’i anlatmakla kalmıyor, en az onun kadar faşist savcı Hrıstakiyev’i, Toprak ağası Kostadin ve ailesini, sadist subay Balçev’i, liseli romantik şair Kolyo’yu, anarşist Anastasi’yi, oportünist Yankov’u, Hristina’yı, Duşa’yı ve daha nicelerini detaylı bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor. Bu şekilde olaylar ilerlerken her bir karakterin adım adım gelişmesini, birbirleriyle karşı karşıya gelmesini heyecanla izliyoruz.
Yazarın giriş cümlesinde dediği gibi: “1922 yılı Haziran’ında, bir öğleden sonra” başlayan roman, 1923 Eylül’ünde sona eriyor. Toplam bin üç yüz sayfayı aşan hacmiyle, bir yıl gibi kısmen kısa ama Bulgaristan tarihinin belki de en yoğun dönemini anlatmaktadır. Bu bir yıl içerisinde -ve romanda- iktidardaki Çiftçi Birliği hükümetine karşı burjuvazinin komploları, askeri darbe, gericilerin silahlandırılması, örgütsüz ve örgütlü isyanlar, yer almaktadır.
Emilyan Stanev’in, Bulgar edebiyatının en farklı ve en önemli örneklerinden biri olarak sayılan Halk İsyanı (İvan Kondarev) romanı, “Eylül Ayaklanması” diye bilinen süreci ve öncesini anlatmaktadır.
Tolstoy ve Dostoyevski’den izler taşıyan romanın en göze çarpan yönlerinden biri karakterlerin çeşitliliği ve derinliğidir. Stanev, sadece (Bulgarca baskısında romana adını veren) devrimci İvan Kondarev’i anlatmakla kalmıyor, en az onun kadar faşist savcı Hrıstakiyev’i, Toprak ağası Kostadin ve ailesini, sadist subay Balçev’i, liseli romantik şair Kolyo’yu, anarşist Anastasi’yi, oportünist Yankov’u, Hristina’yı, Duşa’yı ve daha nicelerini detaylı bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor. Bu şekilde olaylar ilerlerken her bir karakterin adım adım gelişmesini, birbirleriyle karşı karşıya gelmesini heyecanla izliyoruz.
Yazarın giriş cümlesinde dediği gibi: “1922 yılı Haziran’ında, bir öğleden sonra” başlayan roman, 1923 Eylül’ünde sona eriyor. Toplam bin üç yüz sayfayı aşan hacmiyle, bir yıl gibi kısmen kısa ama Bulgaristan tarihinin belki de en yoğun dönemini anlatmaktadır. Bu bir yıl içerisinde -ve romanda- iktidardaki Çiftçi Birliği hükümetine karşı burjuvazinin komploları, askeri darbe, gericilerin silahlandırılması, örgütsüz ve örgütlü isyanlar, yer almaktadır.